WEFA Uluslararası İnsani Yardım Organizasyonu olarak kurban bağışlarınızın yanısıra senenin her gününde de adak, akika ve şükür kurban bağışlarınızı kabul ediyor ve bunları dünyanın en muhtaç bölgelerinde kesip ihtiyaç sahiplerine dağıtıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde adak ve akika kurbanlarını Burkina Faso’da kestik. Mübarek Ramazan ayında akşam iftar yemeği için evlerine bu kurban etlerini götürenler oldukça sevinip, bunları bağışlayanlara dualar ettiler. Hayırseverler adak veya akika kurbanlarını 80 Euro bağış ile muhtaç bölgelerde kestirebilmektedirler.
Adak ve Akika kurbanları Burkina Faso, Moritanya, Bangladeş’teki Arakanlı mültecilerin kaldığı kamplarda ve Pakistan’da kesilmektedir.
Adak Kurbanı
Adak kurbanı, kendisine vacip olmayan bir hayvanı kesmeyi, mükellefin kendiliğinden vacip kıldığı kurbandır. Kendisine kurban vacip olmayan fakirin, kurban bayramında kesmek üzere aldığı kurban da Hanefi Mezhebine göre adak kurbanı gibi vacip hükmünü alır.
Şartları gerçekleştiğinde, adak kurbanı kesmek hem zengine, hem fakire vaciptir, adağın genel şartları, adak kurbanı için de aynen geçerlidir.
Adak kurbanları, adağın genel teorisine bağlı olarak ele alınır. Buna göre, belirtilen cins, zaman, nitelik ve yerle ilgili adak sözlerine bağlı kalınarak, adak kurbanı kesilir.
Adak kurbanının etinden ve diğer kısımlarından, adak sahibi, karısı, annesi-babası dedeleri, çocukları ve torunları yiyemezler; tamamının tasadduk edilmesi gerekir. Faydalanılan kısmın değerinin tasadduk edilmesi şarttır.
Adak kurbanının kesilmesi için, normal kurbanının hükümleri aynen uygulanır.
Akika Kurbanı
Çocuğun doğumunun ilk günlerinde Allah’a bir şükran nişanesi olarak kesilen kurbana “akîka kurbanı” denilir.
Esasen akîka, Arapça’da yeni doğan çocuğun başındaki saçın adıdır. Akîka kurbanı kesildiği gün çocuğun başı da tıraş edildiği için kurban bu adı almıştır.
Akîka kurbanı Hanefîler’e göre mubah (bazı rivayetlerde mendup), diğer üç fıkıh mezhebine göre sünnettir. Hz. Peygamber torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için birer koçu akîka kurbanı olarak kesmiş ve ümmetine de yeni doğan kız ve erkek çocukları için akîka kurbanı kesmelerini tavsiye etmiştir. Resûli Ekrem’in bu tür uygulama ve tavsiyeleri dinî bir gereklilik şeklinde değil de doğum, düğün gibi mutlu olayların yakın çevreye duyurulması, sevincin onlarla paylaşılması ve neticede sosyal yapının ve dayanışmanın sağlamlaştırılması yönünde tedbir ve örnekler (sünnet, nafile ibadet) olarak algılanması daha doğru olur.
Akîka kurbanı, çocuğun doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilirse de doğumun yedinci günü kesilmesi müstehaptır. Aynı günde çocuğa isim verilmesi ve saçının kesilerek ağırlığınca altın veya gümüşün tasadduk edilmesi de tavsiye edilmiştir.
Kurban olmaya elverişli her hayvan akîkaya da elverişlidir. Kesilen bu kurbanın etinden kurban sahibi ve aile fertleri, yakın dostları yiyebileceği gibi tasadduk da edilebilir.
Şükür Kurbanı
Allah (c.c.) Teala , verdiği nimetler sebebiyle kullarının kendisine şükretmesini istemektedir. Nimeti verene şükür, bir kadir ve kıymet bilme işidir. Gördüğü iyilikler karşısında sessiz kalmak, en azından teşekkür etmemek ise nankörlüktür.
Allah (c.c.) Teala şükredene verdiği nimetleri artıracağını vaadetmektedir. Bu hem dünya hem de ahiret hayatını kapsamaktadır. Saymakla tükenmeyen iyilikleri sebebiyle Allah’a (c.c.) şükreden bir kimse, elde ettiği nimetlerin daha fazlasına mutlaka kavuşacaktır. İnsan, kendisine sayısız nimetler lütfeden Rabbine şükretmekle kalmamalı, iyiliğini gördüğü insanlara da teşekkür etmelidir. Resul-i Ekrem Efendimiz, Allah’a (c.c.) şükürle insana teşekkür arasında yakın ilgiyi şöyle ifade buyurmuştur: ” İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a (c.c.) şükretmiş olmaz.”
İnsanoğlunun kendisine verilen her nimet için sayısız şükür borcu vardır. Şükrün en makbulü, verilen nimetin cinsiyle yapılanıdır. Peygamber Efendimiz, kemiklerimizi eklem şeklinde yarattığı için her bir eklemden dolayı Allah’a (c.c.) şükür borçlu olduğumuzu belirtiyor ve bu şükrün, her eklem için her gün bir sadaka vermekle ödenebileceğini açıklıyor. Diğer bir söyleyişle eklemlerimizi Cenab-ı Hakk’ın ve O’nun kullarının hizmetinde kullanmakla görevli olduğumuzu ifade buyuruyor.